• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

İstanbul Denver Gelişim Test ve Eğitim Merkezi
Randevu : 0533 373 81 23

0-6 Ay Arası
Sağlıklı gözüken çocukları olası sorunları yönünden taranması
12-18 Ay Arası
Riskli Bebekler ve Gelişimsel Gerilik Olduğundan kuşkulanılan işlevlerde
02-03 Yaş Arası
Gelişimsel sorunu konusunda tanı almış ve özel eğitime başlatılan çocukların ilk değerlendirmeleri
05-06 Yaş Arası
Okulöncesi eğitim kurumuna başlayan çocuğun beceri düzeyinin ve gelişiminin belirlenmesi
Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
Öğrenci ve Okul Sorunları Randevu

Öğrenci ve Okul Sorunları Randevu:0533-373 8123

ÇOCUKTA DAVRANIŞ SORUNLARI

ÇOCUKTA DAVRANIŞ SORUNLARI

Çocukluk gelişim safhalarında yaşanan problemler çocukta davranım bozukluğuna neden

olabilmektedir. Peki nedir bu gelişim safhaları:

Erken çocukluk-güven duygusu

Erken çocukluk-bağımsızlık duygusu

Okul öncesi-girişkenlik duygusu

Okul çağı-Çalışma duygusu

Ergen-kimlik duygusu

SIK GÖRÜLEN DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI:

Alt ıslatma,kekemelik,parmak emme,uyku ve yemek bozuklukları,çalma,yalan

 söyleme,bağımlılık,korkular,

saldırganlık,sürekli kuralları çiğneme,okuldan kaçma.

     Davranış bozuklukluğu çocuğun ruhsal sorunlarının davranışa aktarması sonucu ortaya

çıkar. Davranış bozukluğu olması için o davranış yaşına uyuyor mu,yoğunluğu nedir,sürekli

mi,cinsel rol beklentisine uyuyor mu bakılır.

Davranış bozukluğu oldukça sık görülmektedir. Ergenler arasında görülme sıklığının %15e

kadar yükseldiğini gösteren araştırmalar bulunmaktadır.Çocuklarda yıkıcı davranım

bozukluğu ilk belirtiler 5-6 yaşlarında olur ve genelde 10 yaş civarında belirgin hal alır.

Dikkat eksikliği,hiperaktivite bozukluğu,öğrenme bozukluğu,zeka geriliği,madde bağımlılığı

ve duygusal pronlem yaşayan çocuklar risk altındadır.

Koruyucu faktörler ise, üstün zekalı olma,sosyal becerisinin yüksek olması,davranım

bozukluğu olmayan arkadaş çevresinin olmaı,yüksek benlik saygısı,ailenin desteği.

Davranış Sorunları olan Çocukları Tedavi Edelim

Yıkıcı davranım bozukluğu olan çocuklar büyük oranda tedavi edilebilirler. Çocukta agresif

davranışlar dikkate alınmalıdır; her çocuk yaptığı davranışta mesaj veriyordur. Aile-okul-

psikolog üçlemesi çocuğun yıkıcı davranım bozukluğunu azaltmaktadır.

Psikolog Danışma
Aidat Borcu Sorgulama
uzman klinik psikolog sabiha ışık 05333738123
sabihaisik@outlook.com
Mevsimsel depresyon nedir?
31/12/2021

Mevsimsel depresyon nedir?

Depresyon, son yıllarda çok sık karşılaştığımız bir ruhsal bozukluk haline geldi. Bu kadar çok sık görülüyor olması aslında bir ruhsal grip olarak da adlandırılmasına neden oldu. Günümüzde her beş kişiden neredeyse bir tanesi depresyon tanısı almaktadır.

Depresyon neden ortaya çıkıyor?

Depresyon tek yönlü bir hastalık değil aslında tek bir sebebi yok. Çeşitli biyolojik faktörler, genetik faktörler, çevresel ya da psikolojik faktörler etkili olabiliyor. Genetik faktörlere baktığımızda tek bir geni bunda suçlu tutamayız açıkçası. Birden fazla genin depresyon üzerinde etkili olduğunu söyleyen araştırmalar bulunmakta. Ailede eğer depresyon tanısı almış bireyler varsa bu doğal olarak gen yolu ile aslında sizlere de geçmiş oluyor ancak bu durum illaki sizin de hasta olacağınız anlamına gelmemektedir. Sadece depresyona girme riskinizi arttıran bir durum söz konusudur.

Biyolojik faktörler:

Çeşitli hormonal değişiklikler depresyon belirtilerini ortaya çıkartabiliyor. Bazı tiroid hormonlarının düzensiz çalışması, fazla salgılanması ya da az salgılanması, kalp rahatsızlıkları, çeşitli nörolojik bozukluklar gibi sağlık sorunları depresif belirtileri ortaya çıkartabiliyor. Bu noktada eğer bu belirtilerin önüne geçilemezse depresyon tanısı konulması için bir zemin hazırlanmış oluyor.

Bazı rahatsızlıklar için kullanmış olduğumuz ilaçların aslında yan etkileri bulunmakta. Çeşitli depresif belirtileri ortaya çıkarabiliyor. Bu ilaçlar bazen daha hüzünlü yapabiliyor. Daha çökkünlük, kronik yorgunluk yaratabiliyor, uyku ya da yeme alışkanlıklarımızı etkileyebiliyor. Aslında bu saymış olduğumuz şeyler de depresyonun belirtileri arasında yer alıyor. Bu noktada eğer bunlar tespit edilemez ve bu yan etkilerin önüne geçilemezse kişi depresyona doğru gidiyor demektir.

Çevresel faktörler:

Büyük şehirlerde stres faktörü o kadar fazla ki her şey aslında tetikleyebiliyor. Gün içerisinde yaşadığımız olaylar, toplumsal olaylar, geçmişte yaşadığımız ve unutamadığımız travmatik olarak adlandırdığımız yaşantılar, barış imzalamadığımız olaylar aslında çevresel faktörler arasında yer alabiliyor. Bir diğer yandan hayatımızda çeşitli değişiklikler yapabiliyoruz, evlenebiliyoruz, ilişkilerimiz son bulabiliyor, taşınabiliyoruz, iş değişikliği yapabiliyoruz… Bunlar da bazen stresle baş etmemiz noktasında bizi zorlayabilen olaylar oluyor. Kayıplar yaşayabiliyoruz hayatımızda, bazen ölümle sonuçlanabiliyor bu kayıplar. Dolayısıyla bu durumlar travmatik etki yarattığı için de altından kalkılması güç olaylara dönüşebiliyor.

Sadece depresif belirtileri taşıyor olmamız depresyon tanısı almamıza yeterli değil. Tanının başka kriterleri bulunuyor. Ancak bir şekilde bu belirtilerin önüne geçilmediğinde tanıya doğru ilerliyor hastalarımız.

Psikolojik faktörler:

Bu daha çok bizim kişilik özelliklerimiz olabilir. Yani karakterimizle alakalı, olaylara karşı nasıl bakış açısı sergilediğimiz ve stres faktörü ile karşılaştığımızda nasıl tepki verdiğimizi ile alakalı aslında. Her insanın kendine göre farklı baş etme stratejileri var. Kendine olan özgüveni ego gücü daha farklı olabiliyor. Bu noktada aslında benzer olaylarla karşılaşan iki kişi bile farklı tepkiler verebiliyor çünkü baş etme stratejileri farklıdır. Biri depresyona girebilirken diğeri girmeyebiliyor. Bu noktada aslında psikolojik ve bireysel karakteristik özelliklerimiz de çok büyük önem taşıyor. Çok katı görünen, dışarıya karşı daha sert duran ve daha etkilenmemiş gibi duran insanlarda içten içe daha fazla depresif belirtilerin ortaya çıktığını görüyoruz. Bu kişiler belki depresif belirtileri çok fazla ortaya sergilemiyor ama daha çok öfke ile hırçınlıkla ya da öfke patlamaları ile bu tutumlarını sergiliyor olabilirler. Dolayısı ile bu kişilerde gizli bir depresyonu araştırmak gerekir. Daha hassas kişiler de olabilir. Yani çok kırılgan, çok narin gibi görünen insanların bazen de baş etme stratejileri çok güçlüdür ve altından daha kolay kalktığını görebiliriz. Biraz da aslında depresyona girip girmemek sosyal desteğin varlığı ile de alakalı. Problem çözme becerileri konusunda başarılıysa ya da yeterince sosyal desteğe sahipse bu noktada depresyonu daha kolay atlatıyor demektir.

Depresyon belirtileri nelerdir?

Duygusal belirtiler:

Bir takım duygusal değişiklikler yaşıyoruz. Genel anlamda bu üzüntü hüzün olabiliyor. Çökkünlük olarak aslında depresyonu tanımlıyoruz. Bu duygulara bağlı olarak karamsarlık duygusu hissi gerçekleşebiliyor. Umutsuzluk, çaresizlik hissine kapılabiliyor hastalarımız. Bununla birlikte aslında kendine karşı bir değersizlik hissi, özgüveninde azalma gibi belirtiler de ortaya çıkabiliyor. Kişi ileri evrelerde de şayet depresyon belirtileri daha şiddetli ise hem yaşadığı olaylarla ilgili hem de o olayların kendisinde yaratmış olduğu etkilerle ilgili kendini suçlamaya başlıyor. Bu da aslında depresyonun ne kadar şiddetli olduğunu bize gösteriyor. Çökkünlüğün yanı sıra farklı bir duygu olarak karşımıza öfke çıkıyor. Daha çok erkeklerde bunu görüyoruz. Kadınlar daha çok duygusal olarak üzüntü mutsuzluk olarak depresif belirtilerini ifade ederken erkekler daha çok öfke ve sinirle ifade ediyorlar. Bunun yanı sıra kaygı, huzursuzluk en sık karşılaştığımız belirtiler olabiliyor.

Düşünsel boyutta değişiklikler:

Hayatta kendimiz ile ilgili, çevremizdekilerle ilgili ve dünya ile ilgili genel görüşlere sahibiz. Depresyonla birlikte bu görüşlerimiz zarar görüyor. Daha karamsar, daha olumsuz düşünmeye başlıyoruz. Bu ileri evrelere gittiğinde hem suçlayıcı hale geliyor hem de çok çaresiz altından kalkılamaz bir hale geliyor. Dolayısı ile de kişilerde intihar düşünceleri ortaya çıkmaya başlıyor. İntihar düşünceleri intihar planlarına dönüşebiliyor. Bu hekimlerin en çok dikkat etmesi gereken nokta. Bizde psikoterapi evresinde bunu çok sorguluyor oluyoruz.

Bir başka düşünsel değişiklik ise konsantrasyon bozukluğu olabiliyor hastalarımızda. Çünkü aklında başka şeyler var. O esnada kendi ile ilgili geçmişi ile ilgili birtakım düşüncelere saplanmış durumda. Dolayısı ile de anı kaçırıyor hastalarımız. Konsantre olamıyorlar, dikkatlerini kolay toparlayamıyorlar, dikkat verseler bile kolaylıkla dağılabiliyorlar. Aynı şekilde unutkanlık da görülüyor bu hastalarda. Bu da bir belirti. Çünkü aklımız o kadar çok başka şeylerle meşgul oluyor ki yeni gelen bilgilere dikkat edemediğimiz için aslında onları zihnimize alamıyoruz ve bir şekilde unutkanlık olarak kendini gösteriyor. Genellikle hastalar başka şikayetlerle farklı poliklinikleri ziyaret ediyorlar. Kaygıları yükseldiği için, kendilerini huzursuz hissettikleri için belki bir kardiyolojiye önce uğruyorlar, daha sonrasında nörolojik problemler yaşadıkları için nöroloji polikliniğinde muayene oluyorlar. Daha sonrasında orada yapılan tetkiklerde fiziksel anlamda bir problem olmadığı ortaya çıkınca daha çok psikolojik boyutlu olabileceği, bir depresyonun belirtisi olabileceği nedeniyle bizlere yönlendiriliyorlar.  

Depresyon tipleri

Majör depresyon; en sık karşılaştığımız kliniklerde daha çok tanısı konulan bir bozukluk. Biraz tanısal olarak gitmek gerekirse aslında saymış olduğumuz belirtilerin en az beş tanesini bir hasta yaşıyorsa ve bu yaklaşık iki haftadır sürüyorsa ve gün boyu kişinin hayatını etkileyecek boyuttaysa gündelik fonksiyonlarını aksatıyorsa ve hayattan geri kalmasına neden oluyorsa majör depresyon tanısı koyabiliriz. Bu noktada eğer bu belirtiler yine aynı şekilde ortadaysa ancak süresi daha kısaysa bunu daha düşük seviyede bir depresyon gibi düşünerek aslında minör depresyon tanısı koyabiliriz ama majör depresyona dönüşme olasılığı yüksek olan bir kesim oluyor burası. Dolayısı ile önce hastamızın tanı koyulması noktasıda psikyatrist hekimler ön plandalar. Daha sonrasında bizlere yönlendiriyorlar zaten.

Hayatı etkilemesi açısından baktığımızda majör depresyon daha şiddetli ve daha uzun süre gelen bir bozukluk. Minör depresyon ise biraz daha kısa vadede hayatı çok aksatmadığımız ama depresif belirtilerin hafif hafif yaşandığı bir dönem oluyor. Ama tabii ki ileriye dönük bir risk faktörü oluşturuyor.

Klinik görüşmede bir hasta kapıdan girdikten sonra çok farklı kriterlere bakıyoruz. Sadece onun anlattıkları değil bedeni ile de ifade ettikleri bizim için önemli. Öncelikli olarak görünüşüne bakıyoruz. Çünkü her bir psikolojik rahatsızlığın kendine özgü bir duruşu vardır. Mimikler, duruşu, hareketleri gibi. İlk bunları değerlendiriyoruz. Ardından kişinin konuşma tarzı, ilişki kurma biçimi bizim için önemlidir. Depresyonda bu daha kesik kesik, kişinin kendini izole ettiği, biraz daha ilişki kurmaktan kaçındığı bir süreç oluyor. Dolayısı ile bunu yakalamak da biraz daha kolay. Danışanlarımızın düşünce içeriklerine bakıyoruz. Yani ne kadar karamsar, ne kadar olumsuz düşüncelere sahip, ne kadar genelliyor ve sağlıksız düşüncelere sahip bunları araştırıyoruz. Aynı zamanda düşünce içeriklerini incelerken de bir yandan da intihar girişimi olup olmadığını ya da intiharı planlayıp planlamadığını da kontrol ediyoruz. Bir diğer yandan bilişsel olarak da süreçlerini kontrol ediyoruz. Yani hasta orda konuşurken aslında onu her türlü gözlemliyoruz. Konuşma tarzından, kendini nasıl ifade ettiğine, bir şekilde bizimle konuşuyor ama belki aklı orda değil dalmış gitmiş olabilir ya da dikkati kolay dağılıyor farklı konuya atlıyor olabilir bütün bunlar da onun bilişsel süreçleri ile ilgili bize ipuçları veriyor. Bazen de bedensel belirtilerini hastalarımız ifade edebiliyorlar. Ama bir yandan da problemlerinden bahsederken gözümüzün önünde bazen bedensel belirtileri yaşadıklarını hissedebiliyoruz. Midelerine kramplar girebiliyor, başlarına birden ağrı saplanabiliyor ya da kaygıları artabiliyor o esnada çeşitli fiziksel belirtiler ortaya çıkabiliyor. Bunlar bizim için önemli klinik anlamda.

Minör depresyona mevsimsel depresyonu ekleyebilir miyiz?

Her depresif belirti aslında depresyon tanısı için yeterli değildir. Sonbahar ile birlikte güneşe daha az maruz kalıyoruz. Günler daha kısa, daha karanlık ortamlar, bulutlu yağmurlu hava ve ister istemez ruhsal yapımız etkilenebiliyor. Duygularımızda dalgalanma söz konusu olabiliyor. Bunun ne kadar sürekli olduğu ve tekrarlandığı önemli aslında. Benzer belirtileri yine sayabiliriz ama mevsimsel depresyon diyebilmemiz için art arda iki yıl boyunca aynı belirtilerin aynı dönemde ortaya çıkması ve kişinin gündelik fonksiyonlarını aksatıyor olması bizim için önemlidir. Minör depresyonla da aslında majör depresyon benzer belirtiler gösterdiği için mevsimsel depresyon ile de benzer belirtiler içermektedir. Bizim için önemli olan süresidir.

Mevsim geçişlerinde depresyon belirtileri; duygusal dalgalanmalar, çökkünlüğün çok ön planda olduğunu görebiliyoruz. Bedensel yorgunluk bir yandan önemlidir. Ama bunun fiziksel kaynaklı olup olmadığını araştırmamız gerekiyor. Hemen hemen bahar geçişlerinde gördüğümüz özellikle sonbahar döneminde daha sık gördüğümüz kış dönemlerinde artarak devam ediyor. Tedavi edildiği noktada kışın bitmesi ile de belirtilerin azaldığı kişinin kendini toparladığı ve gündelik yaşantısına geri döndüğünü söyleyebiliriz. Eğer belirtiler çok şiddetli ise ve uzun süreli ise zaten bir tanıya doğru gitmiş demektir. Bu noktada belirtilerin şiddetinin az olması, kişinin gündelik hayatını aksatmıyor olması, bir şekilde sosyal destekle kişinin hayat içinde kalarak kendi baş etme stratejilerini kullanarak kişinin altından kalkabileceğini gösteriyor. Bir diğer yandan fiziksel olarak kişinin kendini güçlendirmesi aslında bu süreçte iyi gelecek bir şeydir. Uyku düzeni, yeme alışkanlıkları, bunları bir düzene sokuyor olması, kişinin erken saatlerde yatması ve sabahları erken uyanması aslında kendini daha enerjik hissetmesini sağlayacaktır. Psikolojide şöyle bir anlayış vardır. Beynimiz davranışı ciddiye alır. Dolayısı ile de bu belirtileri yaşayan hastalarımız için belki davranışlarda bulunmak, harekete geçmek ilk başta çok zor gelecektir. Ancak harekete geçtiğimiz anda enerjimiz yükseleceği için doğal olarak beyin bunu fark edecek ve devamlılığını getirecektir. Çünkü enerjinin yükselmesi ile kendini iyi hissedecektir. Kişinin kendini kapatmaması ve sosyal ortamlardan kendini izole etmemesi gerekiyor. Mevsimsel depresyon ile ilgili tanı konduysa ve belirtiler de ağır ise psikiyatri tarafından ilaç başlanıp başlanmayacağına karar verilmesi gerekir. Bazı tablolarda eğer hafif şiddetli belirtiler yaşanıyorsa psikiyatristler ilaç başlamayıp psikoterapi ile tedaviyi götürmenin daha uygun olacağını düşünüyorlar. Bu hastalarımızın en çok hoşuna giden şey oluyor. Şayet şikayetler şiddetli ise ve intihar riski varsa doğal olarak ilacın başlanması ve kontrol altında tutulması gerekiyor. Ondan sonraki süreçte biz devreye giriyoruz psikoterapi süreci başlıyor. Mümkün olduğunca haftada bir hatta haftada iki olabiliyorsa psikoterapi sürecini ilk başlarda sıkı tutmak çok önemli. Haftada bir en önerdiğimiz. Kişinin maddi imkanlarına göre de bunu arttırabiliriz de ama olmazsa olmaz haftada bir aynı gün aynı saate bir disiplini oluşturarak devam etmek kişinin hem tedavi sürecine olan katkısını ve katılımını arttıracaktır hem de verim almasını fayda görmesini sağlayacaktır. Terapi karşılıklı ilerleyen bir süreç. Belki psikoloğun doğru yönlendirmesi ve soruları ile kişi doğru noktalara değinecek ve yeni şeyler ortaya çıkartacak problemlerine bir ışık tutmuş olacak bu noktada ilk başta depresyon hastalarındın katılma isteği daha az olur çünkü zaten enerjileri düşük karamsar ve umutsuz yaklaşırlar ancak ufak da olsa bir verim almaya başladıklarını gördüklerinde bu sürece katılımları da artacaktır.  Ardından hastalarımızın ihtiyacına göre ve problemlerini çözme hızına göre bu süreci daha uzatabiliyoruz on beş günde bire çıkartabiliyoruz.

Psikoterapi; kişinin kendi iç dünyasına yapmış olduğu bir yolculuktur aslında. Bir şekilde bu yolculukta psikolog ile beraber ilerler kişi ve hiçbir zaman psikolog onun önüne geçerek ona yol gösterici olmaz. Bu süreçte sanki feneri tutan kişi psikolog da o karanlığın içindeki objeyi görmeye çalışan kişi hastadır diyebiliriz. Burada önemli olan şey kişinin kendini ve çevresini keşfederek, neyi neden yaptığını anlamlandırarak aslında farkındalığını arttırmaya çalışıyoruz. Bir diğer yandan geçmişte yaşamış olduğu olayların yeniden üzerinden geçirilmesi yeniden daha sağlıklı bir süzgeçten geçirilmesi kişinin aslıda geçmişi ile barışması anlamına da geliyor. Psikoterapinin böyle bir avantajı da var. Kişi farkındalıkları arttıkça iç görü kazandıkça bir diğer yandan da şu anı daha keyifli yaşar hale geliyor, daha sağlıklı kararlar verebiliyor.

Özet olarak eğer kendimizi çok yorgun ve çökkün hissediyorsak öncelikle fiziksel muayeneden geçmek önemli, kan değerlerimize baktırmak, başka hekimlerin görüşlerini almak, daha sonra fiziksel anlamda ciddi bir durumun ortada olmadığını öğrendikten sonra bir psikiyatriste ya da bir psikoloğa başvurması çok önemli kişilerin. Eğer bu belirtiler kişinin gündelik hayatını aksatıyorsa, sahip olduğu sorumluluklarını yerine getirmesine engel oluyorsa, iş hayatını, ev yaşantısını aksatıyorsa mutlaka bir uzmandan destek alması gerekmektedir.

Uzman Klinik Psikolog Sabiha IŞIK

 



316 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Antisosyal Kişilik Bozukluğu - 28/06/2022
Sosyopati ya da psikopati olarak da adlandırılan antisosyal kişilik bozukluğu genel anlamda diğer kişilerin haklarına karşı umursamazlık ve ihlal halidir. Çocukluk veya ilk ergenlik çağında başlayıp yetişkinlik çağında da devam eder. Hilekarlık ve
Terk Edilme ve Ayrılık Korkusu - 24/06/2022
Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin’ e benzer aşıkların reddedilme ve terkedilme öyküleri mitolojde yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bütün hayatını sevgiliye adayan erkek ve kadın mitleri ile doludur masallar ve efsaneler. Analitik psikolojinin
Göç’ün Psikolojisi ve Sosyolojisi - 21/06/2022
Uluslararası göç; bir ülkeden bir ülkeye belirli bir süre yaşamak için taşınmak olarak adlandırabiliriz. Göç konusunu sebeplerine göre ayıracak olursak eğer; 1) ekonomik göç yani iş için göç edenler: Eskiden Avrupa mavi yakalı göçmen ararken
Bağlanma türleri ve insan ilişkilerine etkisi - 17/06/2022
Bağlanma; çocukların küçük yaşta anne veya bakım veren diğer kişi ile kurduğu bağdır. Bebekler küçük yaşlarda bakım veren kişinin ya da annenin her zaman ihtiyaçlarına cevap verebileceğini, güvenli olarak bir psikolojik yapı geliştirdiklerinde onla
Çocuklarda davranış bozuklukları ve çalma davranışı - 14/06/2022
Bir davranışı problem olarak değerlendirmenin belli objektif ölçüleri vardır. Davranışın değerlendirilmesi sırasında
Otizm nedir? - 10/06/2022
Otistik çocukları üç konuda sıkıntı yaşarlar; sözel iletişim, duygusal ve sosyal alan, davranışsal konular. Çocuğunuzda bunlardan tamamı olmasa da bir kısmını gözlemliyorsanız bir uzmana başvurmanız çok önemlidir. Otizm’de erken teşhis ve doğru yönl
Kardeşler arası yaş farkı ne kadar olmalıdır? - 07/06/2022
En sık sorulan sorulardan biri ne zaman ikinci çocuğu yapmalıyım? Kardeşler arası yaş farkı ideali kaç olmalıdır? Bu yazımda bunlara detaylıca değineceğim. Yaş farkına karar verirken değerlendirilecek konular; anne baba, anne baba ilişkisi, çocuğu
Çocuklarda konuşma geriliği, konuşma gecikmesi - 03/06/2022
Konuşma bir öğrenme ve iletişim biçimidir. Bebekler etrafındaki olayları gözlemleyerek, cisimlerin isimlerini duyarak zamanla konuşmaya başlarlar. Çocuk beyni ilk üç yaş içerisinde öğrenme ve taklit etmeye çok açıktır. Çok kolay öğrenir ve taklit ed
Çocuklara “Hayır”ı Öğretmek, Çocuklara Hayır Diyebilmek - 31/05/2022
Ne zaman çocuklara “hayır” diyoruz? Ne zaman “dur” diyoruz? Acaba bu hayır’lar bizim hayır’larımız mı yoksa olması gereken hayır’lar mı? Çocukların cezalandırılmaları ile ilgili süreçlerde bazen hayır diyerek, ses tonumuzu da arttırarak yapmaması g
 Devamı
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam56
Toplam Ziyaret229692
Köşe Yazıları Köşe Yazarları
Aile ve Çift Danışmanı Psikolog Atakan Şahin 05057675885
- Mutlu Evliliğin Sırları Nelerdir -

Bireysel Aile Psikolog Fulya Beyribey +90 546 9324624
ÇOCUK VE ERGENLERDE OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

çocuk gelişim uzmanı Suzan SEVİNDİK
ÇOCUKLAR NEYİ UNUTMAZ

Dr. Mehmet A. Eroğlu Yaşam-Eğitim Koçu 0544 7243650
İkigai

evlilik cinsel terapist nesrin örek 05057675885
Cinsel isteksizlik nasıl ele alınmalı ve tedavi edilmelir?

İSTANBUL YAŞAM KOÇU YÜKSEL KÖKSAL05354336620
Teknoloji Bağımlılığı Nedir? Zararları Nasıl Önlenir?

Kişisel gelişim testleri 0505 767 5885
- Başkalarıyla Yaşayabilme Testi -

Klinik Psikolog Gülten DEMİRDÖVEN
BOŞANMALAR ÇOCUKLARI NASIL ETKİLİYOR?

Öğrenci Koçu Aile Evlilik Çift Danışmanı Dr. Ekrem Çulfa 0533 373 8123
ÖZSEVGİ & KARI-KOCA SEVGİSİ

Psikolog Barış Yılmaz
- ANLAŞILMAK İSTEYEN KADIN NE YAPMALI –

Psikolog Buse Yeğin
YEME BOZUKLUĞU NEDİR?

psikolog pedagog aile ve çift terapisi
Dr. Psk. Aile Evlilik Çift Danışmanı Ekrem ÇULFA hakkında yazılan yorum, tavsiye, öneri ve faydalar

Psk. Dan. Furkan Çulfa 0544 724 36 50
Okula Gitmenin Psikolojik Olarak Olumlu Katkıları Nelerdir?

sevdadiyarı şiirterapisi
Çocuk olmak ne güzeldi ….

sinem sayışman05333738123
METROPOLİTAN OKUL OLGUNLUK TESTİ

Sosyolog Merve Ege tel 0505 767 5885
İntihar

Uzman Klinik Psikolog Şakir ERNAS 05057675885
Kendi Olmanın Orijinal Otantikliği: Özbenlik, Özgüven ve Özfarkındalık

uzman klinik psikolog sabiha ışık 05333738123
Antisosyal Kişilik Bozukluğu

Yaşam Koçu Aile Koçu istanbul Ayşim Çulfa
Ebeveynler Çocuklarının Karne Notları İle ilgili Nasıl Bir Tutum İçinde Olmalılar?

UZMAN KLİNİK PSİKOLOG GÜLTEN DEMİRDÖVEN

35 Yıllık Tecrübeden Faydalanın Randevu Telefonlarımız: 0216-3476003 ve 0533-3738123

Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028
ÇOCUK VE ERGENLERDE BAĞIMLILIK VE KURTULMA

ÇOCUK VE ERGENLERDE BAĞIMLILIK VE KURTULMA

Bağımlılık deyince sigara,internet,alkol ve madde bağımlılığı aklıma geliyor. Gelişen

teknoloji ile hayatımıza bir çok yönden kolaylaştırma gelirken diğer yandan yeni riskler

 zararlarıda gelmiştir. Teknoloji çağında internet,sosyal medya araçları,bilgisayar,cep telefonu

 gibi yeni gelişmeler vazgeçilmez hale gelmiştir. Her yaşya görülen bu bağımlılık özellikle

12-18 yaş grubu açısından büyük önem taşır. Bu dönemde bireylerin ailelerinden uzaklaşıp

daha çok arkadaş gibi çevreye yönelmesi bağımlılığı tetiklemektedir. İletişimi artırmak,bilgi

paylaşımını kolaylaştırmak gibi yararları olmasının yanında işyeri ve okul performansının

düşmesi,uyku bozukluğu,internetin olmadığı hayatın getirdiği sıkıcı hayat düşüncesiyle

oluşan insanlarda fiziksel anlamda uzaklaşma görülmektedir. Özellikle okul çağında sık 

görüldüğü için öğrencilerin oldukça ruhsal ve bedensel gelişimlerini, sosyal ilişkilerini kötü

yönde etkileyerek akademik başarılarını da düşüne  aşırı internet/bilgisayar kullanımı bireyin

hem akademik hem de kişisel gelişimini negatif yönde etkilemektedir.

Ülkemizde bireyler eğlenmek,duygusal gereksinimlerini gidermek,sorunlarından

uzaklaşmak,heyecan aramak,gruba dahil olmak için madde/sigara kullanmayı denerler.

Bağımlılıkta Bazı Belirtiler:

  • İstenen keyfin alınabilmesi için internet kullanım süresinin artması
  • Bunaltı
  • İnternette neler olduğu hakkında takıntılı düşünceler
  • İnternet kullanımını bırakmak isteme fakat boşa giden çabaların eşlik etmesi
  • İnternet kullanımı ile boş zamanları değerlendirememe
  • İnternet kullanımı ile randevulara geç kalma

Bağımlılığa Neden Olan Bazı Etmenler:

  • Alkolizm,sigara bağımlılığı aileden model alınarak başlamaktadır 
  • Aile içi sorunlar-çatışmalar bireyi bağımlılığa sürüklemektedir. 
  • Ailenin çocuğa karşı aşırı katı tutumu,evlilik çatışmaları,boşanmış aileler
  • Göç etmek pek çok sorunu beraberinde getirdiği gibi bağımlılığa da neden olmaktadır. 

ÇOCUKLARIMIZI BAĞIMLILIKTAN KORUMALIYIZ AMA NASIL?

Tedaviyi özellikle çocuğun istemesi, tedavi süresince anne ve babanın da katılması gerekiyor.

 Tedavi kişinin maddeyi bırakmasını,sosyal hayata geri dönmesini,kendini keşfetmesini

sağlar. Kişinin psikoloğu ile işbirliği yapması da tedaviyi hızlandırmakta ve başarı oranını

arttırmaktadır. Çocuğun hayatını organize etmek gerekir.Kişinin sorumluluğu üstlenmesini

sağlamak,seçenekleri daraltmak bağımlı kişinin tedaviye gitmesini sağlar.

Bağımlılıkta Yapılması Önerilenler:

  • İnternet kullanımını zıt saatlere kaydırmak
  • Dış durdurucular kullanmak
  • Hedefler belirlemek
  • Boş zaman etkinliği koyma
  • Aile terapisi
  • Çocuğun olumsuz duygularını dışa vurmasına teşvik etmek
  • Ailelerin daha çok çocukla zaman geçirmesi
  • Bilgi için arayınız: 0544-724 3650

 

 

Çocuk Ergen ve Okul Sorunları Randevu:0533-373 8123

Çocuk Ergen Öğrenci ve Okul Sorunları Randevu:0533-373 8123

Hava Durumu
Saat